Eğitim sistemindeki değişimleri toplum olarak merakla bekliyoruz. Eğitimin içinden gelen (benim de hocam olmuş) birinin bakan olmasının toplumda yarattığı heyecan bir yana onu tanıyanların yüksek beklentileri de yapılanları dikkatle takip etmemizi sağlıyor.

İlköğretim düzeyinde tasarım beceri atölyeleri uygulamasından sonra ortaöğretime yönelik yeni yapılan açıklamalar bu değişimin eğitim hayatının tümüne yayılacağını gösteriyor. Zaten ilköğretimde değişiklik yapıp sonraki yıllara dokunmamak olmazdı. Eğitim bir bütün olarak ele alınmalıdır. Bundan sonraki aşamada beklediğim, üniversitelere giriş sistemi ve üniversitelerde meslek edinmeye yönelik eğitimin değiştirilmesidir. Meslek edinmek için üniversiteye gitmeye ihtiyaç duyulmamalıdır. Üniversiteler bilimsel çalışmaların ve araştırmaların yapıldığı yer olmalıdır. Üniversiteye giden kişi sadece akademik kariyer amacı gütmelidir.

Şimdiye kadar yapılanlara baktığımda sonuçları güzel olabilecek uygulamalar görüyorum. Hatta heyecanla yenilikleri uygulamaya başlayan okullar, iller var. Bunlar denizi görünce suya ilk atlayan grup ve yüzme bilip bilmediklerine bakmadan suya atlayanlar. Kısa süre sonra boğulma tehlikesi geçirip panikle sudan kendilerini birinin çıkarmasını isteyebilirler. Ve bu tecrübe ile denizin kötü bir şey olduğunu söyleyebilirler. Bu nedenle anlık heyecanlara kapılmadan sakin ve kararlı planlamalar yapmak gereklidir.

Okulların fiziki yapılarını biliyoruz. Yıllardır yapılan binalar derslik sayısı ile nitelendirildi. Yirmi yıllık bir öğretmen olarak her fırsatta okulların derslikten ibaret olmadığını, çocukların kendilerini ifade edecek fiziki ortamların okullarda olması gerektiğini belirttim.

Eğitim Mi Okul Mu (2018) kitabımdan bir bölüm almak istiyorum;

“Okullar değişmeli, okul binaları değişmeli, okulda öğrenilecekler değişmeli. Okul ile gerçek dünya arasındaki uçurumun kalkması gerek.

Okul binalarının içinde farklı bölümler, atölyeler, çalışma alanları olmalı. Öğretmenin yaptığı planlamaya uygun olarak istediği bölümde istediği kadar çalışma hakkı olmalı. Ders saatinin sınırlanmasına gerek yoktur. İstediğimi öğren, benim istediğim kadar öğren, benim söylediğim kadar zamanda yap…”

Hedef bilgiye ulaşmak değil, bilgiyi kullanmaktır. Atölye, uygulama alanları bilgiyi kullanmaya yönelik çalışmalardır. Bu çalışmalar ilk kez uygulamaya konulmuyor. Aslında eğitimde kaybedilen bir ruh yeniden kazanılmaya çalışılıyor. Bakanımızın sık sık dile getirdiği gibi yük gerçekten öğretmenlerin omuzunda. Bu uygulamalarda öğretmen olabilmek için beceri sahibi olmak gerekir. Ezberletecek bilgi yokken birine ne öğretebilirim sorusunu öğretmen kendine sormalıdır. Sınıfta soru soran, konuyu ezberin dışına taşımaya çalışan çocukları iyi öğrenci olarak görmeyen öğretmenleri biliriz. Bunun sebebi çocuğun farklı sorusunu yanıtlayacak bilgi düzeyine sahip olmamasıdır. Kendi ezber bilgisinin ötesine geçememesidir. Şimdi uygulama sınıflarında karşılaşacağımız önemli sorunlardan biri yukarıda bahsettiğim fiziksel sorunlardır. Ancak daha da önemlisi öğretmen yeterlikleri sorunudur. Çocukların çalışmalarına engel olan değil onlara yol açan öğretmenler gereklidir.

Yine kitabımdan başka bir bölüm;

“Eğitimde en önemli rol öğrencinindir. Neyi ne kadar öğreneceğine de o karar verebilir. Çünkü öğrenme sonucu ortaya koyacağı ürün ile ilgili karar alması gereken kişi de odur. Öğrencinin karar alma özgürlüğü olmalıdır. Yapacağı çalışma ile ilgili, öğreneceği bilgi ile ilgili, danışacağı öğretmen ile ilgili karar almalıdır. Aldığı kararların sonuçlarına katlanmalı, yeniden değerlendirerek yeni kararlar almalıdır.”

Burada bahsettiğim şey tam ortaöğretimle ilgili yeni açıklamada bahsedilen “kariyer ofisleri” uygulamasıdır. Her öğrenci kendi bilgi yolculuğunu ve gelecek planlamasını yapabilir.

Buna gerçek eğitim diyorum. Çünkü gerçek eğitim bireyin sevdiği ve kendini ifade ettiğini düşündüğü alanı bulup onun peşinden gitmesidir. Geleceğini inşa ettiğimiz çocuklarımıza ve gençlerimize güvenip ne istediklerini sorabiliriz. Onların ne istediği bizim onlar için istediklerimizden daha değerlidir. Benim de umudum çocuklarımıza gerçek eğitim şartlarının verilebilmesidir.

Yapılan çalışmaların yüzeyde kalmamasını ve gerçek bir değişim olmasını hayal ediyorum. Kitabımdaki son sözüme atıfla bitireyim. Eğitim dediğimiz binanın aynı penceresinden farklı yönlere bakarak değişim yaptığımızı düşünmeyelim. Evin başka katlarına, odalarına gidip başka pencerelerden bakalım.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol