Bayram ve düşündürdükleri

Ulusal egemenliği kabul edişimizin 99. Yıl kutlamaları ve tabii ki bu günü geleceğin büyükleri olan çocuklara armağan etmesi nedeniyle çocuk bayramı kutlamalarının ardından üzerine düşünmemiz ve sorgulamamız gereken şeyler var.

“Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir!” diyerek ulusal egemenlik günümüzü ve “Yarının büyükleri çocuklar” diyerek de çocuk bayramını kutlayarak söze başlamak istiyorum.

Zaten tüm yurtta öyle yapılmadı mı?

Milli egemenlik ile ilgili konuşmalar yapıldı, paneller vs. düzenlendi. Milli egemenliğin önemi vurgulandı. Sözde her şey güzel ama uygulamada, daha iki gün önce demokrasimize ve milli egemenliğe atılan yumruk ile ilgili hep birlikte tek bir taraf olunamadı. Millet egemenliği konusunda nutuk atanlar, yumruk atanı savunma durumuna geçtiler. Yumruk atan serbest. Yumruk yiyeni linç edebilirsek kurtulacağız aslında şu demokrasiden de…

Çocuk bayramı kısmına gelelim. Her yerde çocuklar eğlendi, gösteriler yaptı, çocuklara yönelik programlar hazırlandı. Çocukları çok önemsediğimizi gösteren cümleler kuruldu;

Canımız, her şeyimiz, geleceğimiz, çocuğa şöyle davranmalı, böyle hak verilmeli, çocuğu dinleyin, çocuğu anlayın, çocuğu oynatın....

Ve tabii 23 Nisanların olmazsa olmazı makamlara oturtuldu çocuklar ve onlara göstermelik de olsa söz hakkı tanındı. Günlerce öncesinden okullardan öğrenciler seçildi. Elemelerden geçirildi, hazırlandılar, incelemeden geçtiler ve o makamlara oturup konuştular. Burada sorun yoktu. Çünkü zaten çocuklar o kadar sıkı hazırlanmışlardı ki yanlış bir şey söylemeyecekleri belliydi. Nitekim hiçbir makama oturan çocuktan gündem oluşturacak bir söz çıkmadı.

Çocuklar özgürdür. Çocukların yalın ve pazarlıksız söylediklerine bakmak gerekir. İşte o zaman gerçekler yüzünüze tokat gibi çarpabilir. Bir haber kanalının söz hakkı verdiği bir çocuğumuz yaptı bunu. “belki Alman vatandaşı olurum” dedi ve gündem oldu. Aslında bu yüzümüze atılmış bir tokattır. Hem de çok kuvvetli bir tokat. Bunu hak etmedik mi?

Milliyetçilik duyguları ile yaklaşıp yeterli milli bilinç veremediğimiz için eğitim sistemini suçlayabiliriz. Okullarımızı, öğretmenlerimizi, anne babaları suçlayabiliriz. Bu sefer kolay olanı seçmeyelim de bir öz değerlendirme yapalım. Bu çocuk ve daha niceleri neden bu ülkeden kaçmak istiyor?

Söyleyeyim; çocuk da olsalar kötü eğitimin farkındalar, kötü yaşam şartlarının farkındalar, insana değer verilmeyişinin farkındalar, düşüncelere saygı duyulmadığının farkındalar, sürekli kavgacı ve gerilimli ortamda yaşadıklarının farkındalar, medeniyetten giderek uzaklaştığımızın farkındalar.

Çocuklar aslında sadece kendilerine insan olarak değer verilecek ve barış içinde yaşayabilecekleri bir ortamın özlemini dile getiriyorlar. Başka bir ülke vatandaşı olmak isteyenler Türk olmayı reddettikleri için değil o ülkelerde insana verilen değerden yararlanmak arzusu ile istiyorlar. Biz çocuklarımıza huzurlu ve güvenli bir ortam sağlayamıyoruz. Onların gelecekle ilgili kaygılarına çözüm üretemiyoruz. Lafla birçok şeyi söylesek de uygulamada tam tersini yapıyoruz. Onları bu ülkeden uzaklaştıran bizleriz.

23 Nisan günü, tam da çocuk bayramının yoğun kutlamaları arasında Küçükçekmece’de 5 yaşında bir çocuğa evinin önünde oynarken tecavüz edilmesini nasıl anlatabiliriz çocuklara?

Yaptığımız bütün gösteri ve şovlardan utanç duymaz mıyız bu çocuğu koruyamadığımız için?

Çocukları koruyacak yasalar yapmadığımız, var olan yasaları uygulamadığımız, çocukları hep birlikte ihmal ve istismar ettiğimiz için çocukların yüzüne nasıl bakarız?

CHP Parti Meclisi Üyesi ve Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı için bir rapor hazırlamış (https://yenisoluk.com/turkiye-cocuk-istismarinda-dunyada-3-sirada).  Rapora göre her beş çocuktan biri işçi, ortalama altı günde bir çocuk iş cinayetine kurban gidiyor.  Rapora göre çocuk istismarında dünya üçüncüsü Türkiye…

Başka söze gerek yok bence, bu çocuklar neden bu ülkede kalmak istesin?

İLKAY KUMTEPE/ 24.04.2019