Konferansın ardından

Ankara Eğitim Platformu tarafından 19 Aralık günü MEB Şura Salonu’nda düzenlenen “21.yy becerileri ve Tasarım Beceri Atölyeleri” konferansına katılan Andreas Schleicher, PISA sonuçlarını değerlendirerek bazı önerilerde bulundu.

Sınav odaklı eğitimin 19.yy için uygun olduğunu, 21.yy için yetiştireceğimiz çocukların beceri odaklı olması gerektiğini, bilim insanı gibi düşünmesi gerektiğini belirtti. “Okulda fizik, kimya öğrenilebilir ancak bu öğrenilenlerin ne işe yarayacağı ile ilgili bilim insanı gibi düşünebiliyor mu, problem çözebiliyor mu?” şeklinde açıklama yaptı.

Okuma becerilerinin ölçüldüğünü ancak okuma kavramının zamanla değişim gösterdiğini belirtti. Önceden teknoloji ve sosyal medya ile bağı olmayan çocuklardan beklenen okuma becerisinde bilgi ezberlemek yer alıyordu. Ama gençler artık sosyal medya ve internet aracılığı ile her türlü bilgiye ulaşıyorlar ve artık okuma becerisi dediğimiz zaman bilgi ezberlemeyi anlamamak gerekir. Yapay zeka ile yarışacak insanlara ihtiyacımız var. Bu da düşünme becerisi ve sosyal duygusal becerilerin kazandırılması ile olur. Okullar bu yeni öğrenme şekline hazır değil. Öğrencilerin onda biri ancak olgu ile düşünceyi ayırt edebilecek düzeyde. Bunun geliştirilmesi gerekir, dedi.

Türkiye’nin okullaşma oranında bir artış gösterdiğini, bunun iyi bir gelişme olduğunu belirtirken. 15 yaşında bile okuma bildiği halde okuma ile ilgili temel becerileri edinememiş öğrenci sayısının fazla olduğunu belirtti.

Buraya kadar söylenenlerden anladığımız; okuma yazma öğrenme sürecinin yeniden değerlendirilmesi ve çocukların sesleri telaffuz etmeye başladığı anda, okumayı öğrenmiş kabul edilerek bilgi ağırlıklı ezber sistemle test/soru çözümüne yönelinmemesi gerektiğidir. Okuma dediğimiz zaman okuduğunu anlamlandırma, eleştirme, karşıt görüşünü önerme, kendi duygu ve düşüncelerini sözel ve yazılı olarak ifade etme anlaşılmalıdır.

Okullaşma oranındaki artışa baktığımız zaman başka bir durumu daha gözden geçirmemiz gerekir. Okullaşma oranını arttırabiliriz, okullarda geçirilen zamanı da üst düzeyde tutabiliriz. Ancak daha önemli olan bu zamanın nasıl değerlendirildiğidir. Schleicher de konuşmasının ilerleyen bölümlerinde okullarda geçirilen zamanın önemine vurgu yaptı ve BAE’de okulda geçirilen zaman ile Finlandiya’da okulda geçirilen zamanların birbirinden çok farklı olduğunu, okulda geçirilen sürenin uzunluğu değil kalitesinin önemli olduğunu belirtti.

Biz de uzun süredir, okullarda öğrencilerin aktif olduğu öğretim yöntemlerinin kullanılması gerektiğini, okulların fiziki ortamlarının çocukların yaş gruplarına uygun öğrenme ortamları haline dönüştürülmesi gerektiğini, öğretme değil öğrenme yaklaşımını temel alan uygulamaların arttırılması gerektiğini söylemekteyiz.

“Dünya sizi bildiğiniz şeylerle değil yapabildiklerinizle ödüllendiriyor.” diyerek okulların nasıl ve ne öğreneceklerini ezberletmek yerine öğretmenin mentorlüğünde öğrenme ortamlarında öğrencilerin kendi öğrenmelerini yapılandırmalarından bahsetti.

Okullar arası farklılıkların giderilmesi gerektiği, öğretmenin en önemli eğitim faktörü olduğu, cinsiyet farklılıklarının başarıyı olumsuz etkilemediği, dezavantajlı durumların her zaman olumsuz başarı demek olmadığını, daha az şeyin derinlemesine öğrenilmesi gerektiği, disiplinler üstü bir eğitim yaklaşımı olması gerektiği, öğretmenlerin rahatlatılması gerektiği, öğretmenin istekliliğinin öğrenciye yansıdığını, öğretmenler arası işbirliğinin önemli olduğunu ve başarıyı arttırdığını, okullarda eğitim liderlerinin olması gerektiğini belirtti. Bu konular ile ilgili daha önceleri yazdığım birçok yazı var. Zaman zaman bu konuların yine ayrıntılarına giren yazılar yazacağım.

Bu yazımı bence konuşmanın özünü oluşturan şu sözle tamamlamak istiyorum. “geçmişi anlatmak kolay, geleceğe hazırlanmak zordur.” Bizler geleceğe hazırlanmalıyız. Bunun için geçmişin yöntemlerini bir an önce terk etmemiz gerekir.

İLKAY KUMTEPE/19.12.2019