TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİT(SİZ)LİĞİ
MEB 2014 yılında bir proje çalışması başlattı ve 2016 yılında da sona erdirdi. Ama proje çalışması başladığında değil de bitirildiğinde daha çok konuşulmaya başladı. ETCEP (Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği) projesinden bahsediyorum. Basındaki tartışmalar süredursun MEB projenin tamamlanarak sonuçlarının alındığını duyurarak noktayı koydu. (http://www.meb.gov.tr/basin-aciklamasi/haber/17798/tr) ya da nokta koyduğunu sandı. Çünkü YÖK de aynı konudaki projenin durdurulduğu ile ilgili açıklamayı yaptıktan sonra tartışmalar yeniden alevlendi.
Her zaman olduğu gibi taraf ve muhalif olarak farklı değerlendirmeler ortaya çıktı. Bir taraf gereksiz bir uygulama olduğunu ve kaldırılması kararının yerinde olduğunu söyleyerek alkışlarken diğer taraf uygulamanın kaldırılmasının gericilerin isteği ile olduğunu söylemeye başladı. Bir konuda karar verirken taraftar bakış açısını bırakmak, doğruları ve yanlışları objektif krıterlere dayandırarak ortaya koymak ve üzerinde düşünüp konuşmak gerekir.
Önce toplumsal cinsiyet eşitliğinden ne anlamamız gerektiğini değerlendirelim.
Eğitim her insanın en doğal hakkıdır. Ancak gerçekte var olan teoriden farklıdır. Geçen gün yazdığım “Okuma Yazma Seferberliği” başlıklı (https://www.toplumsal.com.tr/okuma-yazma-seferberligi/) yazımda da dayanakları ile belirttiğim gibi kadın ve erkekler bu haktan eşit olarak yararlanamıyor. Bu sadece bizim ülkemiz için geçerli olan bir durum zannedilmesin. Küresel ölçekte dünya nüfusunun (15 yaş ve üzeri) 758 milyon okuma yazma bilmeyen kısmının üçte ikisini kadınlar oluşturmakta ve eğitimin bütün düzeylerinde daha düşük oranda temsil edilmektedir (UNESCO, 2016).
Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin dayanakları:
-Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Sözleşme (UNESCO) 1960
-CEDAW (Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (1979)
-Pekin Eylem Planı, Pekin+5 Süreci (1995)
-Hamburg 5. Uluslararası Yetişkin Eğitimi Konferansı (CONFINTEA 5) ile saptanan yetişkin ve yaygın eğitimde toplumsal cinsiyete eşitliğini sağlamaya yönelik hedefler ( 1997)
-Dakar Eylem Çerçevesi (UNESCO): Herkes için Eğitim (Education for All) (EFA) (2000)
-BM Milenyum Kalkınma Hedefleri (2000)
Dünya çapında bu kadar dayanak olması bize iki şeyi anlatıyor;
Birincisi bu sorun ulusal değil küresel bir sorun ve tüm dünya bunu ile ilgili tedbirler alıyor.
İkincisi ise bu kadar önemsenmesine dünya çapında bu kadar tedbir alınmasına rağmen sorun devam ettiğine göre ya tedbirler yetersiz ya da gereği gibi uygulanmıyor. Hoşaf soğutma mı var dersiniz?
Bu söylediklerimden de anlaşılıyor ki eğitim anlamında bir cinsiyet eşitliği yok.
Sadece eğitim açısından cinsiyet eşitsizliğini değerlendirmek haksızlıktır diyorsanız haklısınız. O zaman işsizlik oranlarına bakalım, mesleklere bakalım, akademisyenlerdeki orana bakalım, meclisimize bakalım, yönetimde söz sahibi kadın oranına bakalım, seçimlerde aday gösterilenlerde kadın oranlarına bakalım. Hiç birine bakmayıp bürokrasinin üst kademelerinde yapılan çalışmalarda atılan imzalardaki söz sahibi isimlere bakalım, daha olmadı protokol fotoğraflarına bakalım, hatta demokrasinin savunucusu olmazsa olmazı sendikalara ve onların yönetimlerine bakalım…
Bu saydıklarımdan hangisine bakarsanız bakın cinsiyet eşitsizliğini görmemek için kör olmak gerekir.
Ha bir de kadının önde olduğu ve erkeğin geri planda kaldığı eşitsiz durumlar var. Hakkını yemeyip onları da yazayım.
Mesela boşanmak istediği için eşi tarafından yaralanan, dövülen, öldürülenler hep kadın.
Küçük yaşta okuldan alınarak eğitimi yarım bırakılan hep kadın.
Küçük yaşta kendinden çok büyük erkekle – bazen de kuma olarak- evlendirilen hep kadın.
“Saçı uzun, aklı kısa” şeklinde bir deyime sahip olan hep kadın.
Çalıştığı için ahlaksız olarak nitelendirilebilenler hep kadın.
Şiddet görse de kocasına mahkûm edilen hep kadın.
Gelinliği ile çıktığı eve kefeni ile girmesi öğütlenen hep kadın.
Sokakta kendisine laf atan, taciz bakışı yapan, sarkıntılık eden, tecavüz eden erkeği yoldan çıkaran hep kadın.
Mağdur olsa da namuslu muydu, ölse bile bakire miydi, tecavüze uğrasa ne giymişti, orada ne işi vardı, sorgusu yapılan hep kadın…
Daha da saymakla bitirilemeyecek ne çok önceliği var kadının. Pes doğrusu.
Bu saydıklarımın konu başlığı ile ne ilgisi olduğunu soran olursa, bilsin ki bütün bunların sebebi insan yetiştirme sistemimizdeki eksikliklerden kaynaklanıyor. Çocuk yaştan itibaren erkek ve kız çocuklarına karşı yapılan ayırımdan kaynaklanıyor. Bunu ortadan kaldırmanın yolu sadece eğitimdir. Doğal olarak da bu tür projeler eğitimin içinde olmalıdır.
Çocuk yaştan itibaren hem kız hem erkek olarak toplumsal rollerinin eşit olduğunun farkına varan çocuklar bu duruma saygı duymayı ezberlemez, davranışlarına yansıtır. Konuşmalarında öfkesini dile getirmek için erkek egemen söylemini yani küfür kullanmaz. Karşı cinsi sırf cinsiyetinden dolayı kendinden daha beceriksiz görmez. Beceriksizliğinin ötesinde kendine hak gördüğünü ona çok görmez.
Toplum olarak erkek çocuklarını yetiştirirken bu hatayı çok yapıyoruz. “kendine hak gördüğünü kadına çok görüyor” bizim erkeklerimiz. Sadece erkeklerimiz değil tabi. Aynı sistemde yetişmiş olmasından dolayı kadınlarımız da öyle görüyor. Onlar kendine hak görmüyor. Erkeğe hak gördüğünü kendine çok görüyor. Hâlbuki olması gereken herkese haksa hak, çoksa çok…
Şimdi ETCEP projesi de tam bu söylediklerimiz üzerine kurulmuş bir projeydi ve çocuk yaştan itibaren toplumsal rollerin cinsiyete dayalı olarak değişmemesi gerektiğini öğrenmeye, davranışlarına yansıtmaya dayanıyordu. Önce MEB projeyi sonuçlarını aldıklarını söyleyerek bitirdiğini açıkladı. –Anlamış değilim sonuçların nasıl alındığını. Bu konuda istenen davranış değişiklikleri oluşturuldu mu demek? Bu kadar kısa sürede bunu gerçekleştirmişsek ne ala-
Sonra da YÖK başkanı “Projenin, toplumsal değerlerimiz ve kabullerimizle mütenasip olmadığı ve toplumca kabul görmediği hususunun göz önünde bulundurulması gereği ortaya çıkmıştır. Bu istikamette tutum belgesinde de gerekli değişikliklerin yapılmasına yönelik olmak üzere bir müddetten beri YÖK bünyesinde çalışma yürütülmekte idi. Bugün itibarıyla Tutum Belgesi’nde, ‘Toplumsal cinsiyet eşitliği’ kavramı çıkarılarak güncelleme yapılmasına ilişkin çalışmalar son aşamasına gelmiş olup yakında üniversitelerimize duyurulacaktır.” Şeklinde açıklaması ile çalışmayı durdurdu.
YÖK başkanının konuşmasında yer alan “projenin toplumsal değerlerimiz ve kabullerimizle uyumlu olmadığı” hususu can alıcı bölümdür. Kadının toplumda şu an olandan daha iyi bir statüye sahip olması bizim değerlerimizle ve toplumsal kabullerimizle uyuşmuyor. Yazının başından beri söylediğim gibi ve sıraladığım bütün kadın hakları (!) tam da bizim değerlerimiz değil mi? Türk ne demekti? Türklerin kadına verdiği öneme ne olmuştu? HANIM ne demekti Türk geleneğinde?
Bu açıklama sonrası yine demokrasinin en önemli sivil toplum örgütü olan sendikalardan açıklamalar geldi. Muhalif sendikalardan biri bu konuda yaptığı açıklamada, çalışmayı başlatmak da bitirmek de YÖK başkanının elinde değildir, biz her alanda cinsiyet eşitliğine yönelik çalışmaları yapmaya devam edeceğiz, dedi. Bir başka muhalif sendika ise yaptığı açıklamada kaş yapayım derken göz çıkardı diyebiliriz. Çalışmanın durdurulmasının gerekçesi olan yukarıdaki cümlelerin yerine YÖK başkanını ve yaptığı işi hedef alan açıklamada başka bir meslek grubunu da açıklamaya ekleyerek sanki o meslek grubundakiler böyle düşünme hakkına sahipmiş algısı oluşturmuştur.
Başka da hiçbir sendikadan bir açıklama gelmemiştir.
Kadınlar şöyle değerlidir, böyle yücedir, şuyumuzdur, buyumuzdur demeye gerek yoktur. Kadın önce insandır. Hiç lafı dolaştırmaya gerek yok. Kadın ya da erkek olmak seçim sonucu olmamıştır. Bu nedenle hiçbir gerekçe olmadan kadın da erkek de toplumda eşit hak ve sorumluluğa sahiptir, olmalıdır. Hiçbir milliyet, hiçbir meslek grubu, hiçbir sosyal statü, hiçbir sınıfsal yapı, hiçbir makam, mevki kadını haklarından mahrum etme hakkına sahip olmadığı gibi onu ulvi bir değere sahipmiş gibi göstererek ona hak lütfetmeye de hakkı yoktur. Basitçe tüm insanlar eşittir deyip uygulamak gerekir. Bazıları biraz daha eşittir anlayışı işi çıkmaza sokar.
Şimdi son söz olarak bir olayı objektif değerlendirmek gerekir. Taraf tutarak, kışkırtıcı açıklamalar yaparak sadece popüler olabiliriz. Sorun çözemeyiz. Diğer taraftan eğer toplumda var olan düzen birilerinin hayatını olumsuz etkiliyorsa ne pahasına olursa olsun değişmelidir. Var olanı korumak adına nice hayatlar sönmüştür. Cinsiyet eşitsizliği uygulamalarını insan olarak hiç birimizin kabul etmemesi gerekir.
Ve ayrıca kadın olarak toplumdaki kabullerimize aykırı düşecek diye duruma sessiz kalmak ve kabullenmek asla mümkün değildir, olmamalıdır…