Son günlerde çokça dile getirdiğimiz bir söz “Okul dört duvarla çevrili yer değildir.” Biz bu sözü çok dile getirdik. Özellikle yaşadığımız bu süreçte dört duvar olmadan eğitime devam ettik. Ama gerçekten de duvarları kaldırabildik mi diye sormak istiyorum.

Buradaki “dört duvar” gerçek anlamındaki duvarın dışında bir anlam içeriyor. Gerçekte var olan binanın duvarları gibi görünse de gerçek anlamı dışındaki “duvar” üzerine odaklanmamız bundan sonraki süreçte duvarları ortadan kaldırmamızda bize yol gösterici olacaktır.

Dört duvarın arasındayken bile duvarları aşan ve sınırsız öğrenme ortamları planlayan nice öğretmenlerimiz var. Sanal ortamda bir gezindiğiniz zaman bunlara rastlıyorsunuz. Ben bunların bir kısmını hayranlıkla takip edip dinliyorum. Ama bunların ötesinde etrafında dört duvar olmasa bile kendi duvarlarına sıkışıp kalmış olan öğretmenler de az değil. Şimdi işimiz bunların duvarlarını yıkmak olmalıdır.

Yüz yüze eğitim sürecindeyken; sınıfta karşısında sessiz ders dinleyen öğrencilerden mutlu olan, onları iyi öğrenci olarak kabul eden anlayış varya işte yıkılması gereken duvarlar buradan başlıyor. Öğrencinin sessizce dinliyor olması, öğretmenin istediği kadar iyi anlatıcı olması öğrenmenin gerçekleşmesi için ön şart değildir. Hatta öğrenmenin engeli olan ortamlardır. Bu tür sınıflarda anlatmayı seven öğretmen kişisel tatmin yaşar ve her şeyi anlatınca öğrettiğini düşünür. Hele bir de doğru diye öğrettiği cevapları öğrenciden geri alabiliyorsa değmeyin keyfine. Okul idaresi için de iyi bir öğretmendir bu kişi. Çünkü çocuklar onu görünce kendine çeki düzen verir, sınıftan dışarıya gürültü çıkmaz. Öğrenme sessiz ortamda olmaz bunu anlayalım artık.

Öğrenme için aktif katılımcılık gerekir. Öğrenenin işin içine girmesi, hem bedenen hem ruhen öğrenme ortamında olması gerekmektedir.

Sınıf ortamında değil de sanal ortamda ders yapmak zorunda olduğumuz şu süreçte duvarların olmadığı yerde de eğitim yapılabildiğini savunuyoruz ama zihniyet değişmediği için kendimize sanal duvarlar oluşturmuş durumdayız. Bir anlatıcı ve karşısında dinleyen bir gurup varken yapılan sanal dersler sınıftaki duvarlardan daha katı aynı derece de geçirgendir. Çocuk bedenen de ruhen de asla o ortamda olmayabilir. Yüz yüze etkileşim olmadığı için öğretmenin bu varlığı kontrol etmesi mümkün değildir. Yani bu sanal duvarlar gerçek duvarlardan daha fazla öğrenciyi duvarın çok ötesine kaçırır. Sadece anlatıcı görevini yerine getirmenin rahatlığını hisseder.

Eğitim etkileşim gerektirir. Sanal sınıflarda etkileşimi sağlamak için çok sayıda aracın bir arada kullanılması gerekir. Bunun için de öğretmenin teknoloji okuryazarlığının düzeyi yani öğretmen yeterliği önemlidir.

Duvarsız eğitim zihinlerde başlar. Eğitime bakış açısını değiştirmek duvarları yıkmanın ilk aşamasıdır. Öğretme arzusu ile öğretmenlik yapanlar gelecek dönemimizin öğretmenleri değildir. Geleceğin öğretmenleri karşısında öğrenme arzusu ile duran öğrenciye yol açacak ortamlar sunmalıdır. Çok ve çeşitli yollar. Her öğrencinin kendi seçeceği yolda gidebilmesi için onların her birine rehber olabilen, ne kadar yol aldığını gözlemleyip önüne yeni yollar serebilen. Öğretme arzusu herkesi aynı yolda yürümeye zorlar. Oysa öğrenme kendi istediğin yolda ilerlemekle olur.

Okul gerçekten dört duvar değildir. Zihnimizdeki duvarları kaldırarak başlayalım duvarsız eğitime.

Dikkat!

Yorum yapabilmek için üye girşi yapmanız gerekmektedir. Üye değilseniz hemen üye olun.

Üye Girişi Üye Ol