Eğitimdeki yeni bir tartışma ilkokul düzeyinde yetenek dersleri olarak tanımlanan bazı derslere branş öğretmenlerinin gireceği konusunda çıkan bir haber üzerine başladı.
Öğretmenliğim sürecinde katıldığım bütün zümre toplantılarında en çok önerilen konulardan biriydi bu. Sınıf öğretmenlerinin büyük kısmı bu derslere branş öğretmeninin girmesi gerektiği ile ilgili görüş belirtmekteydi. Buna yıllarca şahit olan ben, hatta zümre tutanaklarında ve kararlarında kayıt altına almış olan ben şimdi sosyal medyada yapılan tartışmaları görünce şaşırmadım diyemem. Oraya bakarsam kimse bunu istemiyor da tepeden zorla yapılıyor sanıyorum.
Başta belirttiğim gibi yetenek dersleri diye tarif edilen bu derslerde –ki yetenek konusu ayrı bir tartışma gerektiriyor- sınıf öğretmenleri kendilerinin yeterli olmadığını ve bir branş öğretmeninin bu dersleri daha verimli işleyebileceğini öne sürerek böyle bir talepte bulunurlar. Yapılan tartışmalara baktığım zaman özellikle üniversite hocalarının söylediği; sınıf öğretmenleri her branş dersini verebilecek şekilde eğitim alırlar ve o yaş grubuna uygun pedagojik bilgi edinerek mezun olurlar, şeklindedir. Öğretenler en iyisini öğrettiklerini söylerken öğrenenler de yeterli olmadıklarını söylüyor. Bu çelişkili durumun sebebi ne olabilir?
Sınıf öğretmenliği adı üzerinde düşünürsek sınıfı sahiplenmeyi kapsar. O sınıf bir guruptur ve kendine aittir. Fazlasıyla bir sahiplenme vardır. Oysa oradaki her öğrenci tek tek bir bireydir ve birbirinden çok farklıdır. Bu sahiplenme duygusunun eğitime olumlu katkısı olur mu? Öğretmenin hırsı, çalışma azmi vs. etkisi ile bireysel öğrenmelere, kişisel gelişimlere etki etmese de ortalama sınıf başarısına –günümüz şartlarında ölçülen ve geçerli kabul edilen değer- olumlu katkı yapabilir. Öğrenmelerde olmasa bile sınıfın öğrencilerinin yine ortalama davranışlarına bakıldığında sınıf öğretmeni etkisi görülebilmektedir.
Peki öğretmen çocuğun kaderi mi olmalıdır? Yaşadığımız şu süreçte anladık ki artık yüz yüze eğitim modeli geride kaldı. Eğitimde hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bunu artık kabul edip değişimlere direnmek yerine değişimlerin yönüne etki etmek yapıcı bir tutum olacaktır. Önümüzdeki eğitim dönemlerinde artık çocuklar istediği öğretmenin dersine katılabilecek, bilgiyi istediği öğretmenden alabilecekken sınıf öğretmeni tanımı ve içeriği de değişime uğramalıdır.
Çocuğu okula başlayacak bir aile aman iyi bir öğretmen olsun, ilkokulu aynı öğretmende bitirsin, öğretmenin disiplinini alsın vs. telaşlarını yaşar. Sonra o öğretmen ailenin beklentilerine yanıt vermişse iyi öğretmendir ve çocuk aynı öğretmenle ilkokulu tamamlamışsa aile de kendini şanslı görür. Peki, öğretmen istediği gibi değilse? O zaman da tam tersi bir durum ortaya çıkar. Aynı öğretmenle 4 yıl geçirmiş öğrencilere baktığınız zaman öğretmenin çoğu davranışını taklit etiğini görürsünüz. Öğretmenlerine benzemeye başlarlar. Bahsettiğim iki farklı durum için düşünürseniz -iyi ve kötü örnek- bir çocuk neden başkasının kopyası gibi davransın? Eğitimden ne bekliyoruz biz?
Bu branş öğretmenlerinin derse girmesi konusu yeni bir uygulama değil. Birçok özel okulda uygulanıyor ve aileler parasını ödedikleri kurumun bu kararlarına itiraz etmiyor. Kimse benim çocuğum hep aynı öğretmenden ders alsın demiyor. Aksine o derslere bir branş öğretmeninin girmesi artı bir değer olarak görülüyor hem veli hem okul açısından. Peki devlet okullarına gelince neden bu kadar itiraz var?
Öğretmen çocuğun kaderi midir derken başka bir konuyu da vurgulamak isterim. Bir çocuk 4 yıl aynı öğretmenle eğitim almışsa bunu bir şans değil şanssızlık olarak görmelisiniz. Bir çocuğun kendi benliğini bulması için karşısında birden çok örnek olmalıdır. Herkesten öğrenilecek farklı beceriler, bilgiler vardır. Farklı uyaranların arasından seçim yapmak çocuğun kendi benliğini sorgulamasını, duygularının farkına varmasını ve bu sayede düşüncelerini geliştirmesini sağlar. Karşılaştırma yapma, değerlendirme, karar verme, kendi seçimlerini önemseme gibi birçok kazanımı bu sayede uygulamalı olarak öğrenmesini sağlarsınız.
İlkokul düzeyinde birden çok öğretmenin varlığının o yaş grubuna uygun olmadığını söyleyenler var. Özel okul örnekleri incelenerek gerçek sonuçlar üzerine konuşmak gerekir. Ancak tek öğretmen dayatmasının altında yatan en önemli neden çocukları kontrol ve baskı altında tutma gerektiği düşüncesidir. Çocukların çok özgür kaldıklarında yeterince çalışmayacakları ve başarılı olamayacakları korkusudur. Kendi korkularımızı çocuklar üzerinde uygulamaya dökmeyelim. Yapacağımız şey çocuklara güvenmek ve onların kendine yetecek bireyler olarak hayata hazırlanmalarını sağlamaktır. Bu nedenle de onlara seçim hakkı, değerlendirme yapma hakkı tanımalıyız.
Bırakalım çocuklar her yıl yeni bir öğretmenle ilkokula devam etsin. Hatta her bir dersi başka bir öğretmenden alsın. (Bu uygulamanın da önümüzdeki dönemlerde tartışılıp deneneceğini düşünüyorum)
Değişimden korkmak, var olan alışkanlıklarımızdan vazgeçmenin zorluğundan kaynaklanır. Hepimiz aslında içinde yetiştiğimiz sistemden başkasını tanımıyoruz ve bu nedenle en iyisinin böyle olduğunu düşünüyoruz. Farklı olanları görmek, öğrenmek ve dönüşmek gerek.
İLKAY KUMTEPE/1.7.2020